Bu seneki Oscar Ödül Töreni’nde Stephen Hawking’in hayatını anlatan Her Şeyin Teorisi, başrol oyuncusu Eddie Redmayne’e En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kazandırmanın yanı sıra, genç kuşağa Stephen Hawking’i tanıtma rolünü de başarıyla gerçekleştirdi.
Stephen Hawking geçtiğimiz Aralık ayında yapay zeka ile ilgili “Yapay zekanın ilkel formlarına sahibiz ancak yakın zamanda tam gelişmiş bir yapay zeka insanlığı yok edebilir” dedi.
The Matrix, The Terminator, hatta Wall-E gibi animasyonlarda dahi işlenen bu korkuyla ilgili ünlü astrofizikçinin böyle bir açıklama yapması sürpriz olduğu kadar şaşırtıcı mı?
Dünyanın en iyi satranç oyuncusu olarak kabul edilen Garry Kasparov’u Deep Blue adındaki bir makine yendi, Intel’in süper bilgisayarı Watson, En iyi Jeopardy yarışmacısı oldu.
Robotlar henüz fiziksel olarak icat edilmeden önce bile insanlar bilimkurgu kitaplarında bu olasılıktan bahsediyor ve karanlık tablolar çiziyordu.
Her zaman kontrol edebildiğimiz bir makinenin zekası insanlığın zeka sınırlarını aşıp kendi kararlarını almaya başlarsa ne olur? Bu sorunun cevabı uzun yıllardır teknoloji ve bilim dünyasının kafasını kurcalıyor.
Korkmalı mıyız?
Yapay zekaya sahip nesnelerin interneti tartışmasına geçen ay Microsoft Ana Araştırma Laboratuarı Başkanı Eric Horvitz de katıldı. Horvitz, yapay zekanın yasal, etik ve psikolojik sorunlar doğurabileceğini kabul etmekle birlikte, bu konu hakkında Stephen Hawking’e katılmadığını belirtti.
Horvitz, insanlığın zeka ile ilgili çalışmalarında kontrolünü kaybetmeyeceğini belirtirken, “sonuç olarak yapay zekadan bilimden eğitime, ekonomiye gündelik hayatta inanılmaz faydalar sağlayacağız” diye konuştu.
Bu noktada biraz karşılaştırma yapabiliriz: Örneğin siz bundan 20 yıl önce başka bir şehirde tatil için bir otel rezervasyonu yaptırmak isteseydiniz, oteli aramalı ve rezervasyonunu yaptırmalı, bankanıza talimat vermeli ve ücretin havale edilmesini beklemeliydiniz. Bu işlemleri mesai saatleri dışında ve hafta sonu yapma gibi bir lüksünüz yoktu. Onca telefon trafiği ve zaman kaybı…
Oysa şimdi hangi gün ya da hangi saat olursa olsun bu tür işlemleri anında gerçekleştirebiliyoruz.
Bu küçücük örnek bile kendi aralarında iletişim kuran makinelerin hayatımızı ne kadar kolaylaştırdığının bir göstergesi.
Nesnelerin İnterneti: Devasa Potansiyel
Günümüzde 10 milyar cihaz birbiriyle iletişim halinde, 5 yıl içinde bu sayı 75 milyara çıkacak. Akıllı saat, akıllı bileklik, otomobil, buzdolabı, televizyon derken neredeyse her cihaz birbiriyle iletişim kurabilir ve veri gönderip alabilir hale gelecek. Nesnelerin interneti 4 milyar insanı birbirine bağlarken, aynı zamanda 24 trilyon dolarlık bir pazar oluşturacak.
Artık akıllı telefonlarımızdan ödeme yapmak, sinema bileti almak, otel rezervasyonu yapmak, evimizdeki güvenlik sistemini kontrol etmek, televizyonu ayarlamak, otomobilimizi kilitlemek gibi işlemleri yapmak pek çoğumuz için sıradan hale geldi. Çünkü cep telefonları bireysel nesnelerin interneti sektörünün merkezinde yer alıyor. Çok değil yakın bir gelecekte cep telefonları sadece iletişimin değil hayatın da merkezinde yer alacak ve bu geçiş sürecinde her gün yeni bir teknolojik gelişme ile karşılaşıyoruz.
Örneğin 5 yıl öncesine kadar tabletler, 4 yıl öncesine kadar artırılmış gerçeklik, 3 yıl öncesine kadar da akıllı saatler hayatımızda yer almıyordu, oysa şu an hepsi günlük hayatımızın bir parçası olmuş durumda.
Yeni teknolojiler her zaman toplumun farklı kesimlerinde hezeyanlar yaratmıştır: Teleskop, matbaa, elektrik, telefon, bilgisayar ve daha pek çok icat toplumsal hayata entegre olunca bu korkular aşılmış ve uygarlığımızın seviyesi yükselmiştir.
Yapay zekaya sahip nesnelerin interneti fikri henüz çok yeni olduğu için bu tür tereddütlere sebep olması normal, ancak korkulacak bir durum olduğunu düşünmüyorum. Çünkü insanlık olarak keşfedeceğimiz daha çok şey var.